"Şirketim battı ama şahsi mal varlığım güvende" diyorsanız, Türkiye'deki en büyük ticari yanılgı içindesiniz. Ticari borçlarda sizi koruyan o şirket zırhı, konu Vergi ve SGK borçları olduğunda kağıt gibi yırtılır. Devlet, Limited Şirket ortaklarının doğrudan evine, arabasına ve banka hesabına haciz koyabilir. Anonim Şirket ile Limited Şirket arasındaki hayati farkı, şirket müdürlerinin **"Kusursuz Sorumluluğu"**nu ve hisse devretseniz bile kurtulamayacağınız borçları bu yazıda anlattım.

Bir şirket kurarken mali müşaviriniz veya çevreniz size muhtemelen şöyle demiştir: "Limited şirket kur, kafan rahat olsun. En fazla koyduğun sermaye kadar sorumlu olursun. Evine, arabana kimse dokunamaz."
Teoride (Türk Ticaret Kanunu'na göre) bu doğrudur. Şirketin ticari borçları (piyasaya olan çek, senet borçları) için alacaklılar sizin şahsi kapınızı çalamaz.
ANCAK; konu Devlet Alacakları (Vergi ve SGK) olduğunda işin rengi tamamen değişir. Devlet, "Ben paramı alırım, şirketin kasasında yoksa senin cebinden alırım" der.
Şirketiniz iflas etse veya kapansa bile, yıllar sonra evinize gelen bir haciz ihbarnamesiyle ("Sarı Zarf") karşılaşmamak için bu sorumluluk rejimini iyi bilmeniz gerekir.
Türkiye'de şirket ortaklarını en çok yakan kanun, Türk Ticaret Kanunu değil, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'dur.
Bu kanuna göre; Limited Şirket'ten tahsil edilemeyen vergi ve SGK borçları için, doğrudan ortakların şahsi mal varlığına (evine, arabasına, banka hesabına) gidilir.
Üstelik burada bir "kusur" aranmaz. "Ben sadece ortaktım, işlere karışmıyordum" demeniz sizi kurtarmaz. Şirketteki hisseniz oranında (Örn: %50 ortaksanız, borcun yarısından) tüm mal varlığınızla sorumlusunuz.
İşte "Limited" (Ltd. Şti.) ile "Anonim" (A.Ş.) arasındaki o hayati fark.
Bu yüzden, riskli sektörlerde iş yapıyorsanız veya pasif ortaksanız, Limited Şirket yerine Anonim Şirket yapısı sizi "kurşun geçirmez" hale getirebilir.
Limited şirketlerde "Müdür" (İmza Yetkilisi), Anonim şirketlerde "Yönetim Kurulu Üyesi" iseniz durum daha vahimdir.
Yöneticiler, şirketin vergi ve SGK borçlarının tamamından, tüm şahsi mal varlıklarıyla sorumludur. Hissenizin %1 olması veya hiç hissenizin olmaması fark etmez. İmza yetkisi sizdeyse, borç da sizin sırtınızdadır.
Genellikle "hatır gönül" işiyle şirkete müdür yapılan eş-dost veya çalışanlar, şirket battığında hayatlarının şokunu yaşarlar.
Borçlu bir şirketteki hissenizi noterde başkasına devrettiniz ve "Oh be, artık benim borcum değil" dediniz.
Maalesef hukuk böyle işlemiyor. Devir tarihine kadar olan borçlardan, hem devreden (siz) hem de devralan (yeni ortak) müteselsilen sorumludur. Yani hisseyi devretseniz bile, ortak olduğunuz dönemde çıkan vergi borcu 5 yıl sonra faiziyle kapınıza gelebilir.
Bazı "kurnaz" girişimciler, şirket borca batınca şirketin üzerindeki araçları, gayrimenkulleri başka bir şirkete veya şahsa aktarıp "tahsilatı imkansız hale getirmeye" çalışır.
Buna hukukta "Tasarrufun İptali Davası" denir. Alacaklılar veya Devlet; bu mal kaçırma operasyonunu tespit ederse (ki tapu/trafik kayıtlarından çok kolaydır), o satışları iptal ettirir. Üstüne bir de TCK kapsamında "Alacaklıyı Zarara Uğratmak" suçundan hapis cezasıyla yargılanırsınız.
Ticaret risklidir ama "hesapsız risk" aptallıktır. Eğer bir Limited Şirket ortağıysanız, şirketin vergi ve SGK borçlarını sadece muhasebecinize bırakmayın, bizzat takip edin. Çünkü o borçlar ödenmediğinde, şirket binasına değil, sizin akşam ailenizle oturduğunuz eve haciz gelecektir.
Yıl sonu yaklaşırken, mali yapınızı ve ortaklık statünüzü (Ltd mi A.Ş. mi?) bir avukatla gözden geçirmeniz, geleceğinizi kurtarabilir.
Av. Sami IŞILAK Hukuk & Danışmanlık (Bu metin bilgilendirme amaçlıdır, hukuki tavsiye niteliği taşımaz. Detaylı bilgi için iletişime geçebilirsiniz.)